Create Your First Project
Start adding your projects to your portfolio. Click on "Manage Projects" to get started
GÜL
GÜL
LATİNCE ADI: ROSA
ANA VATANI: ÇİN
En uzun, en renkli, en karmaşık hayat hikâyesi
Geçmişe baktığımızda Colorado ve Avrupa’nın çeşitli bölgelerinde 40 milyon yıl öncesine ait gül fosilleri bulunmuştur. Bunun yanı sıra gülün geçtiği en eski belge olarak Konfüçyüs’ün M.Ö. 500 yıllarına ait yazılı kayıtlarına baktığımızda gülün bahçe kültürü içerisinde yer almasının Çin’de beş bin yıl öncesine dayandığı bilgisi görülmektedir. Bu bilgi referans alınarak gülün anavatanı Çin olarak kabul edilmiştir.
Bilinen tarihinin başından günümüze kadar farklı renkleri ve sunum şekilleri ile savaş, barış, aşk, sevgi, saygı ve nefrete kadar her türlü duygu ve düşünceyi ifade etmekte en çok tercih edilen çiçek olmuştur.
Anavatanı Çin olarak kabul edilmesi, Gül’ün nereden nereye ve nasıl yayıldığı konusunda da çelişkili bilgilerin ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Bir kanıya göre botanist Theophrastus tarafından Büyük İskender’in Asya Seferi’nden Avrupa’ya getirildiği düşünülür ama bu kanı Yunan Mitolojisi, Babil ve Antik Mısır kayıtları ile çelişmektedir.
Theophrastus’un Historia Plantarum isimli eserinin dikenli bitkileri anlattığı altıncı bölümünde parfüm yapımında kullanılan taç yapraklı hoş kokulu bir çiçekten bahsetmektedir. Bu çiçeklerin en güzel kokulu olanlarının Libya’da bulunan Kyrene şehrinden geldiğini yazması ile bu çiçeklerin gül olma ihtimali ortadan kalkmıştır, zira bugün dahi bölgeye has bir gül çeşidi bulunmaktadır.
Gene Theaphrastus’un Historia Plantarum adlı eserini derlediği ve Gül’ü Avrupa’ya getirdiği düşünülen Büyük İskender’in Asya Seferi M.Ö. dördüncü yüzyılda gerçekleşmiştir. Ama Gül ile ilgili daha eskiye dayanan tarihsel kayıt ve bulgular da vardır. Anlatıma dayalı Yunan Mitolojisi’nin haricinde M.Ö. 14. Yüzyılda hüküm sürmüş olan Mısır Firavunu 4. Tutmosis’in mezarında gül yaprakları bulunmuş olup, Daniel İncili’nin 3. Bölümün’de M.Ö. altıncı yüzyılda yaşamış olan Babil Kralı 2. Nebukadnezar’ın gül yapraklarıyla doldurulmuş yatakta yattığını yazar. Bu bilgiler Gül’ün Asya’dan Ortadoğuya oradan da Avrupa’ya gelmiş olduğunu anlatıyor olması gülün Ortadoğu’daki varlığının Theophrastus’dan önceye dayandığını gösterir.
Gül’ün nasıl ortaya çıktığını anlatan tek kaynak olan Yunan Mitolojisi’nde ise 3 farklı hikâye vardır ki bunlardan bir tanesi Latince adının kaynağı olarak kabul edilir. Birinci hikâyede Tanrıça Afrodit sevgilisi Adonis’in hayatını kurtarmak için koşarken fark etmeden dikenlere takılır. Kanayan yaralarından akan kandan bir mucize ile kırmızı çiçekler açar. Tanrıça Afrodit kendi kanından açan bu kırmızı çiçekleri çok sever ve oğlu aşk tanrısı Eros’un adının başındaki E harfini çıkararak bu çiçeğe ROS ismini verir. Bunun devamında Eros’un kendisine atfedilen Gül’ü aralarındaki bir sırrı kapatmak için sessizlik tanrısı Harpocrates’e verir ve Gül bundan sonra gizliliğin ve aşkın simgesi olur.
Yunan Mitolojisi’ndeki diğer bir hikâyeye göre ise Çiçeklerin tanrıçası Flora en sevdiği su perisinin ölüsünü bulunca onu tüm çiçeklerin kraliçesi olacak en güzel çiçeğe dönüştürmeleri için tüm tanrıları yardıma çağırır. Apollon ona yaşam nefesi verir, Dionysos nektarla yıkar, iklimlerin tanrısı Vertumnus koku verir, meyvelerin tanrıçası Pomona meyve verir ve çiçeklerin tanrıçası Flora tacını verir. Böylece çiçeklerin kraliçesi Gül doğmuş olur.